20 Şubat 2014 Perşembe

Çığlık..




Bugün bir telefon şirketinde işim vardı oraya gittim. Yetkiliyle biz konuşurken bir anda gaaaaakk gaaaaakk diye arka arkaya çığlık atan bir ses yükseliyor. Yetkiliye ''papağanız mı var bu ses onun mu göremedim'' dedim. Hayır şu çocuğun sesi dedi.  Baktım çocuğun annesi oturuyor çocuk ortalıkla olanca sesiyle  bağırıp koşturuyor. Ben bu arada yetkiliyle diyalog kuramıyorum dikkatim dağılıyor. Bayana "çocuğunuzla ilgilenir misiniz? " dedim. Kadın hemen kendini savunmaya geçip başladı ''hiç mi çocuk görmedin, senin çocuğun yok mu? ne yapayım çocuk bu'' diye başladı  karşılık vermeye.  Neyse kadınla biraz tartıştık ama kadın hala bildiğini okuyor. Yetkili de beni başka sessiz bir yere aldı orada işimi hallettim çıktım. Ardından bankada da işim vardı oraya gittim. Orada da başka bir çocuk gürültü edip duruyor. İçimden yağmurdan kaçtım doluya tutuldum derken sıram geldi memura yaklaştım. Memur ayağa kalktı ve gürültüye doğru seslendi "bu çocuğun ailesi kim lütfen ilgilenin çocuğunuzla, sesten çalışamıyoruz" dedi. Meğer diğer bankoda işlemi yapılan bayanın çocuğumuş, çocuk benim dedi. Neyse o arada ananesi mi, babaannesi mi biri çocuğu kucağına oturttu susturdu ama bu kez de annesi ''memura senin çocuğun yok mu? hiç mi  çocuk görmedin''  diye söylenip duruyor. Bana döndü siz daha iyi bilirsiniz  hanımefendi çocuk bu ne yapayım dedi. Kendini savunmak için destek bekledi. Tabi ki sadece memurun haklı olduğunu dikkatinin dağılabileceğini savundum. Bir saat önceki yaşadığım tablo yine karşıma çıktı. Güler misin ağlar mısın...

Neyse gelelim yeni neslin çocuk yetiştirmesine, çok rahatlar.  Hayır, yapma, etme denmeyen bir nesil  geliyor. Çocuklar gördüğüm kadarıyla avmlerde, orada burada hep başıboş bırakılıyor, annesi nerede bu çocuğun diye biz yollara düşüyoruz. Kaç kere kayıp çocuk buldum, ailesine teslim ettim. Biz de çocuk büyüttük ama çocuklarımın bulunduğu ortamda rahatsızlık verdiğini hatırlamıyorum. Çocukları bu kadar serbest bırakmak yeni trend galiba. Çocuklarım büyürken dışarıda yapmaması gereken bir şey yaptıklarında  tanıdıklar, komşular ikaz ediyoruz çocuğunu onun iyiliği için yanlış anlama derlerdi. Ben de çocuğun sadece aileden terbiye almadığını, toplum tarafından da eğitilmesi gerektiğini düşündüğümü söylerdim. Şimdikiler kesinlikle laf söyletmiyorlar. İlerde nasıl olacak bu nesil bilmiyorum..

18 Şubat 2014 Salı

Lahana kapama.


Lahanayı benim gibi tek tek sarmaya üşenenler için bulunmaz tarif. Sabahları tvde Melek'in programını izliyorum. Programa katılan Sahrap'ın yemek tarifleri de bana kolay ve güzel geliyor. Tabi ki arada yapılanları ben de deniyorum. İşte bu lahana da onlardan biri.

Lahana kapama

Tarif: Orta boy bir lahananın ortası oyulup haşlandı ve dolma içi hazırlar gibi hazırladığım harçla dolduruldu. Yalnız onların yaptıklarında sadece bol soğan, yağ, salça ve baharatlar vardı. Haşlanan lahananın içi doldurulup salçalı su ve yağ ilavesi yapılıp pişiriliyordu. Ben tarifi değiştirip bir kaşık kadar pirinç ve kıyma ilave ettim.  Lahananın içinden oyduğum yaprakları da çöpe gitmesin diye yanlarına ilave ettim.

Piştikten sonra ortadan pizza keser gibi üçgen, üçgen kestim. Yerken üzerine biraz pul biber ve bir iki damla limon damlattım. Bana göre lezzetli oldu. Yapımı da kolay, artık ara ara yaparım herhalde..


Bir de bu ara bu şarkıyı dinlemeyi çok seviyorum.


Sevgiyle kalın :)

9 Şubat 2014 Pazar

Elmalı kek..


Bu tatlı bebiş ailemize katıldı. Dün onun bebek duası vardı. 

Bugün de rutin işler, biraz yürüyüş derken  akşam çayının yanına uyduruk bir tarifle elmalı kek yaptım. Artık tarifleri tam uygulamıyorum bildiğim ölçüleri yarıya düşürüp yapıyorum. Kekim 1 yumurta ve diğer malzemeler göz kararı, bir yeşil elmayı içine rendeledim, biraz da tarçın koydum.  Tabi ki  çayımın yanında bir dilim yedim ama çok severek yemediğimi fark ettim ( uyuzun biri mi neyim ) Pişerken eve yayılan kekin mis gibi kokusu daha çok hoşuma gitmişti. 




Herkese iyi akşamlaar :)







8 Şubat 2014 Cumartesi

......

resim netten alıntıdır.

 Mutlu haftasonlarımız olsun :)

5 Şubat 2014 Çarşamba

Boyalarla geçen bir gün...


Bu dolap evin koridorunda duruyordu. Kızımla kışlık montlarımızı kabanlarımızı içine koyuyorduk. Kızım gidince beneşyalarımı odama taşırım, bu dolap da boşalır evden uzaklaştırırım zannettim ama durum öyle olmadı. Gidip gelip dolabın rengine taktım kafayı önceki gün gidip bir kaç kutu sprey boya aldım. Üstümü değişip başladım işleme. Önce her şey güzel gibiydi daha sonra boyada akmalar başladı. Aman Allahım ben ne yaptım görüntü felaket dalga dalga.. Yanımda biri olsaydı kesin o an çöpe atılacaktı. O şekilde hiç bir yerinden tutamaz yalnız başıma da kıpırdatamazdım. Atsam içindekileri nereye asacaktım, evde onlar için yer yoktu. Neyse aradan biraz zaman geçti. Saçlarımı boyayım kendime moral vereyim dedim. Boyama aparatıyla saçlarımı boyadım çok şükür onda bir sorun çıkmadı. Tabi ki ne yapsam moralim düzelmiyor ve  dolapla göz göze geliyoruz. Yok olmayacak bu böyle dedim ve akşam hava kararmasına yakın yine boyacının yolunu tuttum. Boyacı iki sokak ötemizde tam kapatmak üzereydi, olanları anlattım. Görevli çocuk elime bir kutu sentetik beyaz boya, tiner, birde rulo fırça verdi. ''Gece aynı oda uyuma abla'' diye de tembihledi :) ''Yok dolap koridorda'' dedim.  Haydi yine iş başına... Büyük bir plastiğin içine malzemeyi döktüm başladım rulo fırçayla sürmeye, ilk fırça darbesinde  baktım durum değişiyor. Ha gayret devam derken sonuca ulaştım.

Ama bir daha kesinlikle bilmediğim işin başına geçmemeye söz verdim.  Kendime çok kızdım boyarken,  iki ahşap tepsi boyayıp, iki kutu boyamaya benzemiyormuş. Bu dalda başarılı blogları görüyorum onları bir kez daha takdir ediyorum.

Dalgalı dalgalı, beni çıldırtan hali. Atsan atılmaz satsan satılmaz :(

Bitmiş hali

Neyse çok şükür zoraki şekle girdi, evde de bu dolap kulplarını bulunca eski  kulpları iptal edip  bunları taktım. Biraz daha kullanayım bakayım ilerleyen zamanlarda ne olur bilmiyorum.




Bir de bunun yarısı kadar olan yavrusu var. Onunla hiç muhatap olmayı bile düşünmüyorum. Onu arka balkona kaderine terketmiştim neyse ki.




2 Şubat 2014 Pazar




Günler yağmur yaş, güneş, bulut derken geçiyor. Benim neler yaptığımı resimler anlatsın. Misafirlerimi ağırladım. Yemekler özel bir tarif olmayınca yazmıyorum. Tatlı ve böreği yazayım.

Ispanak ve tulum peynirli börek.
Ispanakları doğradıktan sonra içine bir yumurta kırıp bolca tulum peyniri, biraz sıvı yağ, karabiber, pul biber ve tuz ilavesiyle harmanladım. Yufkaları ortasından kestim. Kestiğim yarım yufkaya malzemeyi koyup rulo yapıp sardım. Üzerine bir bardak sütle, bir yumurta sarısını karıştırıp sürdükten sonra 175 derecede pişirdim. Ama o arada başka işe daldığım için az kalsın börekleri yakıyordum. Neyse yine de misafirlerim beğendi, çıtır çıtır dediler. Belki beni üzmemek adına kimbilir :)



Revani
Tarif :
3yumurta 
5 yemek kaşığı yoğurt
4 fincan şeker
3 fincan irmik
4,5 fincan un
Vanilya ve kabartma tozu

Şerbeti:
3 su bardağı şeker
3su bardağı su.
bir kaç damla limon

Genelde gözkararı yapardım ama o gün tam tarifi uyguladım.



Balkonumdan güneşli günlerde dağlardaki karın görüntüsü harika oluyor. Tabi ki bu kadar yakınımızda değil. Kışı sevmediğimi bilen arkadaşlar biliyor ama bilmeyenler için kış bence manzaralarda kalmalı..


Hoşçakalın ..