29 Ocak 2012 Pazar

günlerden bir pazar

Bugün kızımla biraz yürüyüş yapmak istedik ve en yakın olan parkta soluğu aldık. Hava çok güzeldi, güneş ara sıra buluta giriyordu ama çıkınca yakıcıydı.


 Manzaramız yat limanı...





Bankta otururken yanımıza bir teyze geldi, "oturabilirmiyim" dedi, "buyrun" dedik. Konuşmaya başladı "çook yukarılardan geldik, Antalya'ya yerleştik" dedi Yukarı neresi dediğimde "Trabzon" dedi. "Hani karadeniz var, orada Trabzon var, biliyor musun" diye de sordu. Kocası yeni ölmüş, burada çocukları varmış.  Biz parka gittiğimizde teyze yerlerde birşeyler arıyordu. Meğer dün yine bu parkaymış ve takma dişindeki azı dişini düşürmüş, onu arıyormuş. Sonra birden ağzından takma dişini çıkarıverdi, içim fena oldu. Sağ elinde de üç tane taş tutuyor. Taşların birini proteze yerleştirmeye çalışıyor ve düşen dişini bulduğunu iddia ediyordu. Teyze laz fıkrası gibiydi :)) "Öyle olmaz teyze çocuklarınız sizi diş doktoruna götürsün" dedim. Ordan burdan konuştu neyse yanından kalkıp vedalaştık. Gözleri renkli, yüz hatları çok güzeldi, çocukluğu ve gençliği ne güzeldi kim
bilir. Yaşlılık ne kadar zor diye düşünmeden edemedim.



Teyzeyle otururken bir kediciği ellerimizle besledik, onunla da karşılıklı oturduk. Kedinin rengi yangından çıkmış gibiydi. Her yeri ayrı renkti, sevimliydi.




Parkın içindeki  fıskıyeli havuz başında  başka bir teyze harıl harıl örgü örüyor, yanındaki bayanda dolaşan başka yumağı açmaya çalışıyor. İçimden "Amaan teyze etrafındaki güzellikleri gör, örgünü evde ör" dedim.


Menekşelerin  hepsi çok güzeldi...


Böyle bir pazardı işte...

27 Ocak 2012 Cuma

ilahi adalet, sen nelere kadirsin

Şu boyunluk yüzünden el işi yapamıyorum. Dışarılarda böyle gezmek istemediğim için hep evdeyim. Hava soğuk, hobi odam olmadığı için resim de yapamıyorum çünkü resim yaparken çok yayılıyorum. İşte biraz sıkıntılı, belli hareketlerde baş dönmem devam ederek bir dönem atlatıyorum. Her neyse gelelim asıl konumuza. Bir zamanlar iş yerimde ve çevremde benim çok üzüldüğüm konular olmuştu ama sabrın sonu selamettir dedim ve bekledim. Sonuç ise beni üzen olaylar tepe taklak dönüp beni mutlu eden bir şekil aldı. Size bunlarda  bir örnek vereyim. Çalıştığım iş yerinde çalıştığımız bölümde teknolojinin hızla ilerlemesinden dolayı oradaki çalışan personele artık gerek kalmamıştı. Aslında ben iş yerini temsili gezen bir personeldim ayda bir hafta bile dairede olmuyordum ama yine de içeride belli yerim olması gerekliydi, farklı bölümlere kura ile dağıtılacaktık ve o esnada  müdürümüz adil davranmayarak taraf tutuyordu, bir personeli kuraya dahil etmek istemiyordu.  Nedir bu adaletsizlik diye içimden hep kızmıştım. Ama ben kuraya dahil edilmeyeni içime sindiremezken çok geçmeden bir gün mesai bitimine doğru en üst makamın uyarısı ile bir de ne göreyim müdür ve taraftarı birden emekliliklerini istemiş ve apar topar emekli olmuş. Ertesi gün o kayrılan memurun yerine beni oturttular. Daha birkaç gün öncesi kuraya girdirilmeyenler ve kendilerini üstün görenler neredeydi.. İlahi adalet yerini bulmuştu.buna benzer başka değişik olaylar var ama post çok uzun olacak.

Şimdilerden bir örnek de, bir yıl öncesi çevremde beni çok üzen bir olay oldu. Bana göre psikiyatrilik bir durum olmuştu, hatta psikiyatriste gidip sıkıntılarımı anlattığımda "hayır bu olaylar için size ilaç kullandıramam, şikayetlerinizi gerekli yerlerde çözmelisiniz" dedi. Daha fazla yüz göz olmak istemiyorum dediğimde o zaman siz buralardan biraz uzaklaşın dedi. Kendi kendime ilahi adalete sığın dedim. Anneciğim bu gibi durumlarda kızım kimseyle kötü olma  ''Allah'ım ayıpsız ayrılık ver''  diye dua et  derdi ve o gün geldi. O insan beni bulunduğum yerde tedirgin  ederken gidiyor ve gerçekten ayıpsız şekilde ayrılıyoruz. Hem de bize bakış açısı değişmiş ve bizi takdir eder bir şekilde. Burada  konusunu uzun uzun yazamayacağım ama yine ilahi adalet yerini buldu diye düşünüyorum.. Yeter ki  ilahi adalete güvenin diyorum sizlere. Hiç bir üzüntü mükafatsız kalmaz, her şerde bir hayır vardır kelimesine artık çok inanıyorum. Yaşadığımız olumsuz durumların bir sınav olduğunu düşünüyorum  ve sabırla bekleyen her zaman kazanıyor. Ve bir sorunu daha çözmekten dolayı çok mutluyum :) Allah herkesin gönlüne göre versin.

Mutlu haftasonları...

22 Ocak 2012 Pazar

Tatlılı pazar

Bugün yemek kitaplarına bakarken uzun zamandır denemek istediğim bu tatlıyı yapmaya çalıştım. Mantı falan açarım fakat hiç tatlı için ince hamur açmamıştım ama sonuç fena olmadı. Annem bu tatlıyı çok kolay ve çabuk yapardı ama ben nasıl olduğunu incelemediğim için çok zor gibi gelirdi. Benim için o zamanlar yapma aşaması değilde, yeme aşaması daha kolay gelirdi :)) ah anneciğim, şimdi de ablam hamur işlerini çok güzel yapar. Benim bugün mıncık mıncık denemeleri görse hemen başına geçerdi.


Tarifi aynen uyguladım ama üzerine tereyağ aşamasını azaltım fazla gibiydi..








 Çocuklarla ve komşu kızımızla test ettik. Güzel olduğunu söylediler. Benim gibi acemiler için tarif basit denenebilir..

19 Ocak 2012 Perşembe

20' li yaşlar ne güzeldir..



Burada oğluş daha  1 aylık falandı, çok tombiş ve kabak kafalıydı :)







Bugün oğlumun yaş günü oğluş 21 yaşında. yıllar önce 1991 de Amerika Birleşik Devletleri Irak'a hava akınları ve füze saldırısını başlatmıştı. Amerika yetkilileri "Çöl Fırtınası" diye adlandırdıkları operasyona Kuveyt'i kurtarmak için yaptıklarını söylemişti. oğlumu körfez savaşına tepki olarak doğurdum:)) Eskiden ultrasonlarda her nedense çocuğun cinsiyetini söylemezlerdi. Son ultrason muayenemde tıp okuyan son sınıf öğrenciler vardı, hoca onlara benimle ders anlatıyordu. O sırada öğrencinin biri "hocam erkek galiba" dedi. Hoca bana "neyin var?" dedi, ben "kızım var" dedim, cinsiyetini sorduğumdaysa söylemedi, "Allah bilir" dedi. Ama o çocuk meğerse cinsiyetini görmüş. Etrafımda beni görenler kızın olacak diyorlardı biz de kendimizi kıza şartlandığımızdan hep kız ismi düşündük. Çocuk erkek olunca sevindik ve şaşırdık ama erkek ismi hiç düşünmemiştik. isim ne koyacağız diye düşünürken iş yerinden arayan arkadaşlarımız ve çevremiz aman savaş var çocuğunuz ismi barış olsun dediler.  hem dünyada barış olsun diye hemde güzel anlamı olan bu ismi severek oğlumuza koyduk. Oğlum çok tombik bir bebekti, 4.500 gram doğmuştu.İsmin gerçekten insanın üzerinde etkisi olduğunu düşünenlerdenim. Oğlum çevresine saygılı, sakin, ismi gibi barışçıl bir çocuktur. iyi ki doğdun güzel oğlum şansın açık, ömrün sağlıklı ve uzun olsun...

16 Ocak 2012 Pazartesi

boyunluk gıdığı da yok eder mi :)


Bugünlerde istemeyerek sürekli rahatsızlığımı yazıp duruyorum. Neşeli şeyler paylaşmayı tercih ederim ama doktor doktor gezip bir sonuca ulaşamayınca inanın moralim çok bozulmuştu. Bugün yine hastanedeydim, fizik tedavi bölümünde. Aslında ilk fizik tedaviye gitmiştim ama doktor beni bir kas gevşetici, bir de jel verip başından savmıştı. Belirli hareketlerle baş dönme şikayetim devam ediyordu. Neyse bugünkü doktora sırayla gittiğim doktorları, şikayelerimi anlattım ve doktor benimle çok güzel ilgilendi. Boyun röntgeni istedi, çekildi. Röntgen sonucuna göre boynumda düzleşme olduğunu, üç hafta boyunluk takmamı söyledi, bazı hareketler ve ilaçlar verdi. Boyunluk için bir rapor yazdı, raporu başhekimliğe imzalat gel dedi. Gittiğimde başhekim yardımcılarının ikisi de odalarında yoktu. Sekretere sorduğumda "bekleyin, gelecekler" dedi. Neyse bende önceki hastalarla oturdum bekledim ama ne gelen var, ne de giden. Biraz bekledikten sonra tekrar sekretere gidip başhekimler ne zaman yerlerine gelecek, böyle olur mu, ikisi de ortada yok, odaları da karanlık, sırayla gitseler ya,  bu ne biçim sorumsuzluk derken ortalıkta dolaşan beyaz önlüklü adam buyrun hanımefendi başhekim yardımcısı benim demez mi? Meğerse adam ortada dolaşıyormuş kimse de bize bu hastalar burada neyi bekliyor diye sormuyor. Ara yerlerdeki rahatsız banklardan sıkılıp başhekimliğin rahat koltuklarına oturalım diye orada değiliz herhalde. Pes doğrusu... Boyunluk raporunu imzalatmak için de boşuna beklemişiz, o da ayrı konu. Bugünkü hastane maceram da böyleydi. İnşallah bu durum şu boyunluk ve verilen ilaçlarla son bulur.


Tüm bu şeylerden sonra aklımda beliren tek soru "bu taktığım boyunluğun yerçekimine yenilmeye başlayan gıdığıma da faydası olacak mı? " :))

Allah herkese sağlık versin. 

12 Ocak 2012 Perşembe

dünyam dönüyor sen ne dersen de.

Daha önce MR'ım çekilmiş ve herşey normal çıkmıştı. Dün de boyun damarlarımın ultrasonu çekildi, sonuçları doktora gösterdim. Her şey iyi, nöroloji ile ilgili bir şey olmadığını, baş dönmemin kulaktan olabileceğini, kulakta taşlarının oynamış olabileceğini ve manevra yapılmasını önerdi. Bugün de özel bir hastaneye KBB'ye gidip daha önceki tetkikleri yaptırdığımı söyledim, manevra önerildi dedim. Doktor sedyede baş aşağı yatırdı ısrarla parmağına gözümü kırpmadan bakmamı söyledi, dediklerini yaptım. Bu arada her yatışta başımda hastane dönerken muayene sonunda doktor manevralık bir durum olmadığını söyledi. Kulak taşlarından değil manevra yapamam dedi. Peki nereye gideyim dedim. Döne döne kendiliğinden mi geçecek bu dedim güldük hep beraber. Aldığım ilaçlar da hiç bir etki etmedi ve hepsini bıraktım, boşuna ilaç yüklenmenin manası yok. Akşama kadar başımı düz tuttuğum sürece sorun yok, yattığımda, yere eğildiğimde oluyor değişik bir baş dönmesi ben de anlamadım. Nasıl iş eskiden etrafım döner ilacımı içip yatar iyileşirdim. Bu pozisyonel belli hareketlerde oluyor. Bir de fizik doktoruna gideyim bakıyım o ne diyecek. Boyun kaslarından da olabiliyormuş. Neyse düz durduğum sürece iyiyim buna da şükür...

Hastane çıkışı çocuklarla künefeciydeydik. Hastanın da iştahı maşallah yerinde dedik, gülüştük :))  eve döndük..

8 Ocak 2012 Pazar

Yağmurla gittik, karla geldik

Bu hafta sonu yeğenimi aile arasında nişanladık. Antalya'dan Isparta'ya önde yeğenim, arkasında biz  fırtınalı yağmurlu düştük yollara. Antalya'dan çıktıktan sonra bazı yerleri hafif yağmurla yol aldık..



Dağlar bembeyaz karlıydı. Manzaralar çok güzeldi ama araba hızlı geçtiği için fazla resim yakalayamadım.



Neyse kız evine Ankara'daki yeğenim de ailesiyle geldi. kızımız Elina'yı burada bol bol sevdik.


Yemekler yendi, kız istendi, yüzükler takıldı, kahveler içildi, ikramlardan sonra tekrar gece çıktık ama bu kez kar yağmaya başlamıştı. Yolda polisler uyardı, ilerde yoğun kar yağışı olduğunu, arabalara zincir takılmasını gerektiğini, gerekirse geri dönüp orada kalmamızı söylediler. Biz bi şansımızı deneyelim dedik ve o yolu yavaş yavaş dikkatli gitmeye başladık. Az yükseğe çıkmıştık ki kar yağışı başladı. Neyse ki yüksekten inince yağış yağmura çevirdi. Bu sefer de geliş yolumuzda buzlanma olabileceği için yolu değiştirip farklı yoldan Antalya'ya dönmeye karar verdik. Şansımıza o yolda da karşımıza lapa lapa kar çıktı. Sanki kar bir noktadan dağılıyormuş gibi hipnotize ediciydi. Karı, karın yağışını yıllardır özlemiştim ama gece olunca yağan karın güzelliğini yolda kalma korkusu eklenince pek hissedemedim.


Aramızda 2 saatlik bir mesafe var ama iklimler çok farklı.  


Isparta'nın çıkışında bir benzincide mola verdiğimizde arabanın üzerinde bayağı kar birikmişti. Antalya'ya gelesiye kadar hepsi eridi, hava 6 derece ısındı. Biz de yağmuru, karı unutup yeğenimin nişan mutluluğuna sevinip gece 2'de evimize mutlu mutlu girdik.


Bu kartopunu da size atıyorum. Kafanıza gözünüze dikkat edin, normal kartopu değil bu buz topu  :) 

5 Ocak 2012 Perşembe

Gezdik, dolaştık

Bu hafta sonu  yeğenim nişanlanıyor. Ablamla kız tarafına hediyeler almak için avmdeydik. Onlara hediye alırken arada kendimizi de unutmadık. Oysho bugün indirime girmiş yer yerinde oynuyordu. Hadi kendimizi de şımartalım dedik. Ben sadece pijama altı ve terlik aldım. Üstleri altlara göre hem pahalı hem çok ince gördüm, evdeki düz tişörtlerimden birini uydururum diye düşündüm. Biraz da yarın alışveriş yapacağız. Kız tarafına yaptığımız alışverişler bahane, alışveriş şahane diye neşeli neşeli dolaştık :) Çok gezdik ve yorulduk. Beymen, Network, Nine West, Zara, Zara Home, Massimo Dutti yani her yer indirime girmiş, kasada hepsinin abarttıkları  fiyatlar bazılarında normale dönüyordu.  Ama bazı mağazalar çok şaşırtı indirim diye ellerinde kalan yıpranmış yazlıkları çıkarmışlar. hemde çok pahalıydı.  Böyle bir gün geçirdik..


4 Ocak 2012 Çarşamba

Öylesine

Akşamın ilerleyen saatlerinde...



Tarçınlı süt,  zencefilli kurabiye,  muhteşem yüzyıl...

2 Ocak 2012 Pazartesi

lak lak lak


Bugün hastanede randevum vardı. Vertigo uzun yıllardır arkadaşım, zaman zaman ben burdayım diye sinyal verir. Ve yine yeni yıldan önce sinyaller vermeye başladı. İlaçlarımı alıyorum ama pek değişen bir şey olmuyordu. Hadi yine doktora dedim. Kontrol oldum, mr bu akşam çekilecek, ulturason günü beklenecek yine.. Neyse doktor dozunu artırdığı ilacı yazdı.

Eve dönerken sürekli gittiğim eczaneme değil de yol üzerinde bir eczaneye girdim. Eczacı bayan ilaca baktı. Bir yerlere telefon açtı "bu ilacın devamı var mı yok mu" diye sordu birilerine. İlacımı masaya koydu o arada eczanenin telefonu çaldı. Ben oturmaktayım çünkü başım sendeliyordu. Eczacı bayan işi gücü bırakıp telefondaki arkadaşına veya her kimse ona yılbaşı gecesini rapor etmeye başladı. Otele gitmişler otel çok dökükmüş, duvarlar kir içinde, çatlak, boyalar yokmuş, yemekler şuymuş, şaraplar buymuş, bir içmişler bir içmişler, yan masada oturan kokoşlarla, garsonlarla dalgalarını geçmişler, hatta oteli satın alıp içini dışını zevklerine göre dizayn edip satmayı bile düşündüklerini, ne giydikleri onu bunu pür neşe anlatıyor, kakiri, kikiri... İçimden bir ses "ya sabır ne biçim eczane, bu çalışan mı yoksa sahibi mi" diye duvardaki diplomasına baktım. Konuşanla aynı resim, biraz zamana yenik düşmüş yüzündeki derin çizgilerle.. Yavaşca kalktım bilgisayarın önünden reçetemi aldım. O anda bayanla göz temasımız oldu, şöyle telefonu kulağından biraz uzaklaştırıp ne oldu diye bakarken, ben söze girip "siz o dökük otelinizi, eğlencenizi anlatmaya devam edin, benim içmem gereken ilaçlar var" dedim ve sinirle çıktım. Arkamdan bakakaldı. Bu olay ona ders olmuştur inşallah başka hastalara böyle davranmaz. Tamam konuşabilir ama hasta aramıştır ilacı hakkında bilgi alıyordur ona anlayış gösterebilirim. Ama böyle gereksiz geyik muhabbetine tahammül edemem. Kahvaltı yapmamışım, evde tansiyon, şeker ilaçları yolumu gözlüyor. Yetmezmiş gibi vertigo ilacını da içmedim, öğlen olmuş, huzursuzum.

Oradan çıkıp tanıdığım başka eczaneye girdim. Kalfa tam yine ilacı alıp bilgisayar başına geçmişti ki cep telefonu çalmaz mı? :) Eyvah derken bizim bayan kalfa telefondakine "şu anda hastamız var, sizi birazdan ben arayayım" dedi ve telefonu kapattı."İşine saygılı insan budur"dedim içimden. Eczacı var, eczacı var... Allah işini düzgün yapanlarla karşılaştırsın.